BİZ NE KADAR MASUMUZ?


Vakt-i zulümde buluştuk yine insanım. Ağlamak düştü payımıza, hayıflanmak, dövünmek, hiddetlenmek biraz da küfür etmek. Sanal alemde acımızı paylaştık, zalime öfkemizi kustuk, rahatladık. Slogan atarken eylemde birkaç video çektik, boş durmadığımızı gösterdik. Haykırdık öfkemizi. “Kahrolsun zalimler! Yaşasın halkların kardeşliği!” dedik, birilerini suçladık. Evet suçluydu birileri, suç işlemişlerdi fakat bir an durup “Bu zulümde benim payım nedir?” diye hiç sormadık kendimize. Kendimizden hiç şüphe etmedik. Ötekini suçlamak en kolayıydı, öyle yaptık. Sorumluluklarımızdan kaçmak için topu ötekine atmayı tercih ettik. Her bir toprakta zulüm var. Her gün başka bir yerden vahşet haberleri alıyoruz. Sosyal medyadan slogan atmaya ancak yetişebiliyoruz. Gündelik haberlere verdiğimiz tepkilerimiz de gündelik oluyor.
                Filistin’deki zulüm bugün başlamadı, altmış yıldır süren zulmü seyretmeye devam ediyoruz. Zalim cüretkar. Zalim programını yapmış, geleceğe dair projesini yürütürken biz bugün atılan bombayla kaç kişi ölmüş onun hesabını yapmaktan, gündelik sloganlarımızı savurmaktan, üzüntümüzü sanal ortamda ifade etmekten başka ne yapıyoruz? Bunları yapmakla üzerimize düşeni yerine getirmiş mi oluyoruz? Yaşadığımız ülkeyi yönetenlerin, Filistin'e bu zulmü yaşatanlara destek verdiğini bilmek utançtan ölmeye yetmez mi? Burnumuzun dibine yerleştirilen radar üssünden İsrail'e destek veren bir ülkenin vatandaşı olarak Filistin’e ağlamaya utanmayacak mıyız?
İsrail zalim, İsrail suçlu, İsrail haksız evet, peki ya biz? Biz ne kadar masumuz? Kendi ülkemizden İsrail'e destek verilmesine engel olamıyorsak Filistin’e ağlamayı bırakıp kendi halimize ağlamalıyız.  Amerika gelip ülkemize kendi eliyle radar üssü kurabiliyorsa, bağımsız olmadığımızı anlamalı, bağımsız olamayışımıza ağ
lamalıyız. Reyhanlı’da öldürülen vatandaşlarımızın bile hala hesabını soramamışsak, Gezi Direnişi’nde alınan canlarımızın kanları hala yerde duruyorsa bizler Filistin’i ağzımıza almaya utanmalıyız.
                Yüreğin yanıyor insanım, vicdanın sızlıyor biliyorum, Filistin’e, Rojava’ya, Şam’a, Kerkük’e, Musul’a, Türkistan’a, Arakan’a, Myanmar’a… Sayarken bitap düşüyor dilimiz. Her yer acı her yer zulüm.  Savaş değil bu, silahsız insanların kurban edildiği bir trajedi. Senaryoyu yazanlar fildişi kulelerinde yeni planlar yaparken biz ağlayıp, slogan atmakla mı yetineceğiz? Dünyanın patronları işkembelerini doldurmak için, kendileri daha güzel yaşamak için halkların kaderini belirlerken biz hiçbir sorumluluğumuz yokmuş gibi dua etmekle mi yetineceğiz? En son Soma’da rant uğruna yitip giden canlarımız için ne yapabildik? Bir hanım teyze ellerini havaya kaldırmış dua ediyor: “Allah’ım Soma’da ölen kardeşlerimizin ailelerine yardım et!” Fakat o ailelere gidecek olan yardım havaya kaldırdığı elinde altın bilezik olarak bekliyor. Bu samimiyetsizlikten ne zaman kurtulacağız? Kendimizi mi kandırıyoruz, Allah’ı mı kandırıyoruz, kimi kandırıyoruz? Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyaları için yaptığı bağışı kime yaptı bu halk? Derdimiz ne bizim, amacımız ne? Ne yaptığımızın farkında mıyız? Sistemin bize dayattıklarını seçenek olarak kabul edecek kadar ne zaman acizleştik?
                Firavun “Ben ne dersem o!” mottosuyla ülke yönetirken, ulema iktidar destekçiliği için dini alaşağı ederken, medya Firavun’un sihirbazlığını üstlenmiş haber alma hakkımızı gasp etmişken, hukuk iktidarın tekelinde egemenlerin hakkının savunucusu haline gelmişken, ordu NATO’nun emrindeyken, emniyet birimleri iktidarın muhafızlığını yaparken, baraj saçmalığı yüzünden halkın birçok kesiminin vekiline geçit vermeyen meclis bizi temsil etmezken, eğitim sistemi ‘sürü nesil’ projesi için birilerinin arka bahçesi olmuşken, dünümüz unutturulmaya, bugünümüz baskı altına alınmaya, yarınımız çalınmaya çalışılırken Filistin’den önce kendimiz için bir şeyler yapmamız gerekmiyor mu?
Bu söylediklerimden herkes kendini düşünsün manası çıkarılmaz umarım. Demek istediğim herkes ÖNCE kendini düşünmeli. İlkyardımda bile birinci kuraldır; önce kendi güvenliğini sağlamalısın. Kendi güvenliğini sağlamadan başkasına yardım etmen imkansızdır. Biz önce içinde bulunduğumuz sivil işgalden kendimizi kurtarmalıyız. Zira bu baskı çemberi içinde bir şeyler yapamadığımızı İsrail Konsolosluğu önünde deneyimledik. Karşımızda kendi devletimizin muhafız alaylarını bulduk. Devletimiz, hukukumuz, medyamız, diyanetimiz, ordumuz, polisimiz hepsi karşımızdayken yaşadığımız topraklarda bir hükmümüz var mı? İrademizi sıfırlayan bir güçle karşı karşıyayız. Kendi irademizle karar verip uygulayamadığımız ülkemizin yetimleriyiz. Bu durum için çözüm üretememişsek hiç de masum değiliz.
Zulme sessiz kalmak istemeyen, kimliği ne olursa olsun mazlumun yanında olmak isteyen, haksızlığa geçit vermeyecek olan benim vicdan ehli insanım, sorgulamaya kendimizden başlamalı, elimizden geleni değil, işin gereğini yapmak için çalışmalıyız. En yakınlarımızdan başlayarak kendi bağımsızlığımızı elde etmeden kimseye elimizin yetişmeyeceği bilincini kazandırmak için emek vermeliyiz. Bu mücadelede umut bizimle, hakikat bizimle, Allah bizimledir. “Hiç kuşkusuz bir toplumun bireyleri kendilerini değiştirmedikçe Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez.” (Rad:11)

@HadiyeYolcu

Yorumlar

Popüler Yayınlar